Select Language EN / TR
Sarp Evliyagil

Sarp Evliyagil

Ajans Türk Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı, Müze Evliyagil ve Evliyagil Dolapdere Kurucusu

“Günün sonunda paylaşmanın verdiği haz, sahip olmanın verdiği hazzın çok ötesinde.”

26 Haziran 2021

Sarp Evliyagil, Türkiye’de çağdaş sanat ortamının en etkili isimlerinden biri. Kurduğu kâr amacı gütmeyen sanat mekânlarıyla İstanbul ve Ankara arasında yarattığı sinerji, genç sanatçılara sağladığı destek, tutkuya dayalı koleksiyonerlik anlayışı ve kamusallığa verdiği önem, alana sunduğu katkılardan yalnızca birkaçı. Evliyagil ile koleksiyonerlik serüvenini ve heyecan verici projelerini konuştuğumuz dopdolu bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Sanata olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

 

Sanata olan ilgim küçük yaşlarda, ev ortamında başladı. Rahmetli babam Necdet Evliyagil, döneminin tanınmış şairlerindendi. 1950’li ve 60’lı yıllarda yakın dostu olan rahmetli Behçet Kemal Çağlar ile birlikte İstanbul Radyosu’nda şiir saati programları yaparlarmış. Televizyonun hayatımıza girmesiyle birlikte, TRT’nin tek kanal olduğu 1970’lerin sonundan vefat ettiği 1992 yılına kadar “Şiir Dünyası” isimli bir program da yaptı. Aynı zamanda matbaa sahibi ve yayıncı olduğu için yazar, şair, ressam, gazeteci ve politikacıların olduğu bir çevrede büyüdüm. Sanat ve edebiyat, ev ortamında da yoğun olarak konuşulurdu. Bu ortamın etkisiyle olsa gerek, sanat her zaman yaşantımın merkezinde oldu.

 

İlk aldığım eser, aile işimiz olan Ajans Türk’ün bastığı sergi katalogları vesilesiyle tanıştığım Nuri Abaç’ın küçük bir yağlıboya tablosuydu.

 

 

Koleksiyonerlik serüvenine nasıl adım attınız?

 

İlk aldığım eser, aile işimiz olan Ajans Türk’ün bastığı sergi katalogları vesilesiyle tanıştığım Nuri Abaç’ın küçük bir yağlıboya tablosuydu. O sıralarda 23 yaşındaydım. Daha çok sayıda eser almaya 28-29’lu yaşlarımda, Galeri Nev ile tanışıp dostluğu ilerlettikten sonra başladım.

 

Koleksiyonunuzun kapsamını nasıl tanımlarsınız? İlginizi çeken teknikler ve konular zaman içinde değişti mi?

 

Koleksiyonum, 1950’den günümüze Türk Modern ve Çağdaş Sanatı ağırlıklı. İlgim ilk zamanlarda çağdaş ve günümüz sanatı üzerindeyken, sonraları 1950-70 döneminin modern sanatına kaydı.

 

Koleksiyona alım yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?

 

Alım yaparken yukarıdaki tanımın olabildiğince içinde kalarak hareket etmeye çalışıyorum. 1950’lerin öncesine ve yabancı sanatçıların eserlerine pek yönelmemeye gayret ediyorum.

 

Sizce aile mesleğiniz olan matbaacılığın koleksiyonerlik serüveninize etkisi oldu mu?

 

Matbaacılık ve yayıncılığın bu serüvendeki etkileri yadsınamaz. İlk tanıştığım galeriler ve sanatçılar hayatıma bu yolla girdi. Matbaacılık ve yayıncılık, daha sonraki dönemlerde de birçok yeni galeri ve sanatçı ile aramdaki köprüyü oluşturdu; onlarla yıllar süren bağlar kurmama yardımcı oldu.

 

Bu bağlamda kâğıt işler ve sanatçı kitaplarıyla aranız nasıl?

 

Bir dönem kâğıt işlere, özellikle tekniği ilgimi çeken Litho baskılara odaklanmıştım.

 

Ankara’daki müzeyi ve İstanbul’daki galeriyi kurmaya nasıl karar verdiniz?

 

Müze kurma fikri, eser sayısı 150-200’leri geçtiğinde ve aldığım eserleri bazen senelerce göremediğimi idrak ettiğimde aklıma düştü. İçinde bulunduğum durum, birçok büyük kurumda eleştirdiğim durumun küçük bir versiyonuna dönüşüyordu: Satın al, künye yazdır, paketlet ve depoya kaldır. Bir süre sonra bu döngünün anlamsızlaştığının ve depolara kaldırılmış eserlerin toplumla bir şekilde paylaşılması gerektiğinin farkına vardım. Bu farkındalık, bende 2008-2009 yıllarında gelişti. Sonraki 3-4 yıl ise bu paylaşımı nerede, nasıl, hangi şartlarda yapacağımı düşünüp planlamakla geçti. Müze binasının inşaatını 2014’te başlatıp 2015’te tamamladık. Ancak açılışını bazı ailevi nedenlerle bir seneliğine ertelemek durumunda kaldık. Müze, bu nedenle 2016’da hayata geçti. Öte yandan Ankara’ya başlarken İstanbul’da daha küçük, fakat Ankara ile sinerji yaratacak bir proje mekânı planlamıştım. Dolapdere’deki mekânımızı da 2018’in sonunda tamamladık ve Ocak 2019’da açtık.

Sarp Evliyagil Sarp Evliyagil Sarp Evliyagil
Müze kurma fikri, eser sayısı 150-200’leri geçtiğinde ve aldığım eserleri bazen senelerce göremediğimi idrak ettiğimde aklıma düştü.

İki oluşumun ortak ve farklı noktaları neler?

 

İkisinin ortak noktası kâr amacı gütmeyen (non-profit) mekânlar olmaları. Farkı ise İstanbul’daki galeride sanatçıların doğrudan satış yapabilmeleri.

 

Özellikle Ankara’nın sanat ortamı Müze Evliyagil’in açılışını nasıl karşıladı?

 

Ankara’da özellikle çağdaş sanat alanında çok büyük bir boşluk var. Müze Evliyagil, açıldığı günden bu yana Ankaralıların bu ihtiyacını biraz olsun karşılayabilmek adına önemli bir girişim oldu. Bu sorumluluğu, Evliyagil Dolapdere ile beraber İstanbul’da yakaladığımız enerjiyi Ankara’ya yansıtmaya gayret ederek yerine getirmeye çalışıyoruz.

 

Müze ile galerinin devam eden programlarından da bahsedelim…

 

Ankara’da, müzede her sezon uzun soluklu bir ana sergimiz oluyor. Bunun yanı sıra yine müze bünyesinde “ArtOda” olarak adlandırdığımız, daha kısa süreli sergi ve projelerin gerçekleştirildiği bir alanımız var. Geçtiğimiz günlerde müzenin yeni sergisi “İzleyen Yüzler”in açılışını yaptık. Sergide tamamı koleksiyonda yer alan, portre sanatına dair modern ve çağdaş yaklaşımları yansıtan 38 sanatçının eserlerini gösteriyoruz. ArtOda’da ise Eylül ayında açacağımız Alfa sergimiz var. Alfa sergilerinin içeriği, Ankara’da konuşlanan genç sanatçılara yönelik bir açık çağrı ile belirleniyor. Bu yıl 4.sünü düzenlediğimiz etkinliğin jürisinde Necmi Sönmez, Esra Aliçavuşoğlu, Azra Tüzünoğlu, Burçak Bingöl ve Ömer Özyürek’i ağırladık. Jürinin değerlendirmesi sonucunda bu senenin Alfa sanatçısı, ilk kişisel sergisini açacağımız Özge Yalacak oldu. Volkan Diyaroğlu’nun “Hemen Hemen Her Şeyin Kuramı” sergisini ise Evliyagil Dolapdere’de 18 Temmuz’a kadar sezonun son sergisi olarak ağırlıyoruz.

 

İçinde bulunduğum durum, birçok büyük kurumda eleştirdiğim durumun küçük bir versiyonuna dönüşüyordu: Satın al, künye yazdır, paketlet ve depoya kaldır. Bir süre sonra bu döngünün anlamsızlaştığının ve depolara kaldırılmış eserlerin toplumla bir şekilde paylaşılması gerektiğinin farkına vardım.

 

 

 

Özel koleksiyonların geniş kitlelerle paylaşılmasında devlet ya da kamu kuruluşlarıyla iş birliği nasıl geliştirilebilir? Sizin bu konuyla ilgili girişimleriniz var mı?

 

Bu konuda öncelikli ve ilk adım, özel koleksiyonların toplumun erişimine açılarak kamulaşması. Bunu yapabilmek için devasa bir müze kurmanıza da gerek yok; bunun birçok farklı yöntemi var. Zaten kamuya açılan özel koleksiyonların devlet ya da kamu kuruluşlarıyla iş birliği potansiyeli bu sayede ortaya çıkıyor. Örneğin biz İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ortak bir paydada buluşup iş birliği yapıyoruz. Ankara’da henüz böyle bir fırsatımız olmadı; ancak ilerleyen günlerde bununla ilgili girişimlerimiz olacak.

 

Koleksiyonu gezici sergilerle İstanbul ve Ankara dışına çıkarmayı ya da yurt dışında sergilemeyi düşünüyor musunuz?

 

Sadece kendi koleksiyonumuzu değil, diğer koleksiyonlardan da yapılacak bir seçki ile kendi sanatımızı yurt dışına götürme ve sergileme fikri beni çok heyecanlandırıyor. Bu konuda nasıl bir oluşumla ne yapılabileceği üzerine ekibimizle birlikte düşünüyor ve çalışıyoruz.

 

Dünyada düzenli olarak takip ettiğiniz sanat kurumları, fuarlar ve yayınlar hangileri?

 

Contemporary İstanbul, Art Basel, Frieze gibi küresel sanat ortamında öneme sahip fuarları takip ediyorum. Yayınlar arasında Art Forum ve Art Unlimited sayılabilir. Bunların yanı sıra takip ettiğim birçok ulusal ve uluslararası online yayın ve sanat platformu var.

 

Koleksiyonerliğin en heyecan verici yanlarından biri, diğer koleksiyonerlerle olan iletişim ve iş birlikleri. Bu bağlamda bizimle paylaşmak istediğiniz örnek projeleriniz var mı?


Müze Evliyagil’in geçmiş sezonlarında değerli Beral Madra’nın küratörlüğünde, sevgili Agâh Uğur’un koleksiyonundan geniş bir seçkiyi Ankara’da ağırladık. Öte yandan müzenin ana sergilerinde her daim başka koleksiyonlardan ödünç alınan eserler bulunuyor. Örneğin bir sergimizde Öner Kocabeyoğlu’nun koleksiyonundan İlhan Koman’ın Walking Man isimli çok önemli bir eseri yer aldı. Kuzgun Acar’ın heykel ve desenlerini de farklı koleksiyonlardan süreli olarak ödünç aldık. Yine bir önceki sergimiz “Camdan Şato”da Rabia ve Ali Güreli koleksiyonundan Hermann Nitsch’in çok önemli bir eserini misafir ettik.

 

Sadece kendi koleksiyonumuzu değil, diğer koleksiyonlardan da yapılacak bir seçki ile kendi sanatımızı yurt dışına götürme ve sergileme fikri beni çok heyecanlandırıyor.

 


Sanatın yanı sıra otomobillerle de yakından ilgilisiniz…

 

Küçüklüğümden beri otomobil merakım var. Yaklaşık 20 yılda bir araya getirdiğim 14 adet aracım var. En eskisi 1963 model olan ve ağırlıklı olarak 1970’ler ve 1980’lerin Alman spor otomobillerinden oluşan küçük bir seçki. Bunların tamamı iyi durumda ve günlük kullanıma uygun. Onları İstanbul’daki evimin, Ankara’daki evimin ve iş yerimin garajlarında koruyorum ve kullanıyorum. Sayıları biraz daha arttığında koleksiyonu İstanbul’da tek bir çatı altında toplamak ve orada bakımlı bir şekilde yaşatmak istiyorum.


Koleksiyon yaptığınız ya da yapmayı düşündüğünüz başka alanlar var mı?

 

1951 yılında kurulan Ajans Türk, Türkiye’nin en köklü kıymetli evrak matbaası. Hâlen pul, hisse senedi ve tahvil gibi para yerine geçen ve yüksek güvenlik gerektiren baskı işleri yapıyor. İşimiz gereği eskiden gelen bir pul koleksiyonum var; ama buna olan ilgim son 25 senedir çok azaldı. Sadece kendi bastığımız pulları biriktiriyorum. Bir de küçüklüğümden kalma 60-70 parçalık 1/18 ölçekli otomobil koleksiyonum var. Onu da genişletmeden, olduğu hâliyle muhafaza ediyorum. Topladığım eski Vanity Fair dergileri vardı bir dönem; hâlâ saklıyorum. Bir de iş yerimde ve evdeki kütüphanemde biriktirdiğim tespihlerim var.


Bu soruda uçmak tamamen serbest. Koleksiyonunuzla ilgili en büyük hayaliniz?

 

Bu sorunuza uçmadan, ayağım yere basarak cevap vereyim. Dolapdere Caddesi’nde, ARTER’in hemen yanında birbirine bitişik 4 tane binayı satın aldım. Bunlar 4-5 katlı binalar ve içeriden birbirleriyle bağlantıları var. Araya pandemi girdiği için düşündüğüm projeye henüz başlayamadım. Kısmet olursa orada hayalimde canlandırdığım çok yönlü proje mekânını hayata geçirmek istiyorum.


Koleksiyonerliğe yeni başlayanlara önerileriniz?

 

Önerim, tutarlı ve sürekliliği olan, genç sanatçıları destekleyen ve onlara hak ettikleri görünürlüğü kazandıran bir koleksiyon yapısı kurabilmeleri. Eğer imkanları varsa kurumsallaşarak koleksiyonlarını insanların erişimine açabilmeleri. Günün sonunda paylaşmanın verdiği haz, sahip olmanın verdiği hazzın çok ötesinde.

 

 

Bu röportaj, TEB Özel için Art50.net adına İpek Yeğinsü tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

Sarp Evliyagil Müze Evliyagil’de. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
1/30
Sol: Semiha Berksoy, Çengelköy'de Bir Ev, 1981, tuval üzerine yağlıboya. Orta: Bedri Baykam, Tony Montana, 2011, tuval üzerine karışık teknik. Sağ: İnci Eviner, New Citizen Serisi, iki renkli ipek baskı. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
2/30
Sol: Bedri Baykam, Yansıma, 1996, tuval üzerine karışık teknik, 135x205 cm. Sağ: Levent Morgök, Maria Callas, 2006, tuval üzerine karışık teknik, 140x140 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
3/30
Selim Cebeci, Parkta, 1996, tuval üzerine yağlıboya, 200x275 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
4/30
Müze Evliyagil’de devam eden “İzleyen Yüzler” sergisinden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
5/30
Sol: Necla Rüzgâr, Hayatta Kalma Becerisi, 2017, tuval üzerine yağlıboya (triptik), 180x390 cm. Sağ: Necla Rüzgâr, Atlas, 2017, polyester üzerine yağlıboya, 115x110x137 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
6/30
Soldan sağa: Çınar Eslek, Otoportre, 2019. Güneş Terkol, Sıradışı Sırdaş I, 2016. SENA, Kule, seramik. Burhan Doğançay, Agnelli, 1992. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
7/30
Gülşah Bayraktar, Kendine Yakın, 2014, MDF üzerine akrilik, 6x9x1,8 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
8/30
Roland Topor, Dokuz Güzeller ya da Paris’in Yargılanması Serisi, 1993, taş baskı, her biri numaralı ve imzalı, 25x18 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
9/30
Müze Evliyagil’de devam eden “İzleyen Yüzler” sergisinden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
10/30
Müze Evliyagil’de devam eden “İzleyen Yüzler” sergisinden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
11/30
Neşet Günal, İsimsiz, 1964, mozaik pano, 3000x1000 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
12/30
Müze Evliyagil’in bahçesinden: Erdal Duman, Tank Kimdeyse Süleyman O’dur, 2010, metal üzerine elektrostatik toz boya, 700x450x320 cm.
13/30
Ali Elmacı, Onu Öldür Beni Güldür IV, 2014, tuval üzerine yağlıboya, 200x160 cm.
14/30
Altan Gürman, İsimsiz, 1975, gravür, 51x35 cm.
15/30
Burhan Doğançay, Agnelli, 1992, tuvale marufle karton üzerine karışık teknik, 57x77 cm.
16/30
Gözde İlkin, Demeç, 2012, kumaş üzerine boya ve dikiş, 115x86 cm.
17/30
Gülsün Karamustafa, Vadedilmiş Resimler, 2001, tuval üzerine akrilik, 40x49 cm.
18/30
İnci Eviner, Yeni Vatandaş Dizisi 7, 2009, iki renkli ipek baskı, 70x50 cm.
19/30
Yüksel Arslan, Arture 484-İnsan 125 Karşı Çözümler, 1997, kağıt üzerine karışık teknik, 30x21 cm.
20/30
Anıl Saldıran, Av, 2008, kağıt üzerine renkli kalem, 72x66 cm.
21/30
Bedri Baykam, American Idol Dramas 2, 2007, 4D, 122x91 cm.
22/30
Burcu Perçin, İsimsiz (Otoportre), 2004, kağıt üzerine karakalem, 36x28 cm.
23/30
Eda Gecikmez, Comandante Toki, 2016, tuval üzerine yağlıboya, 120x100 cm.
24/30
Feyhaman Duran, Tevfik Fikret Portresi, tuval üzerine yağlıboya, 75x60 cm.
25/30
Haluk Akakçe, Harika Hissediyorum, 2016, ahşap üzerine akrilik, 152x122 cm.
26/30
Kemal Önsoy, İsimsiz, 1983, kağıt üzerine karışık teknik, 68x48 cm.
27/30
Mustafa Karasu, Deuce, 2010, tuval üzerine yağlıboya, 49x59 cm.
28/30
Valerio Adami, Caen Müzesi için Afiş Çalışması, 1980, taş baskı, numaralı ve imzalı.
29/30
Asya Tok, 76873 No’lu Denek, 2014, halat, yün kancası ve polyester, 83x40 cm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.
30/30