Select Language EN / TR
Nejat Çuhadaroğlu

Nejat Çuhadaroğlu

Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi - Çuhadaroğlu Grup Yönetim Kurulu Başkanı

30 Yıllık Tutku Dolu Serüven

03 Mart 2018

 

Nejat Çuhadaroğlu, çocukluğundan bugüne maket, model üreten ve üretim sevgisini diaromalar ile 3 boyutlu hale getiren, birikimini paylaşmayı seven bir koleksiyoner. Çok yönlü kimliği ve tamamen kendi imkânları ile 2014 yılında kurduğu “Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi” yeni nesil sergileme sistemleri ve aktarım dili ile tarihe olan ilgiyi artırmayı, izleyicide merak ve keyif uyandırmayı hedefleyen, kendi tarzında ilk ve tek olan bir etkileyici bir müze.

 

Her yaştan ziyaretçinin ilgisini çekebilecek şekilde kurgulanmış müze 7 kattan oluşuyor. Savaş tarihinin son 1000 yılını anlatan müzede, Roma İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, Kurtuluş Savaşı, I. ve II. Dünya Savaşları, Körfez Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi dünya tarihinin oluşumuna yön veren birçok medeniyet ve olaya ait askeri ve etnografik eserler sergileniyor.

 

Sanat ve tasarım ile iç içe bir aileden gelen Nejat Çuhadaroğlu, merak, ilgi ve becerilerinin doğrultusunda ilerlediği bu serüvenini bizlerle paylaştı, müzenin oluşum süreci ve koleksiyonerlik tutkusundan bahsetti.

 

Öncelikle bu müzeyi oluşturma fikri nasıl oluştu?

 

Müze oluşturma fikri zaman içinde oluyor. Aslında elinizdekiler ile belirli bir aşamaya geldiğinizde bir bakıyorsunuz ki; elinizdeki tüm birikimi sergileme ihtiyacı duyuyorsunuz. Türkiye’de çok fazla koleksiyoner var ancak sahip oldukları materyaller evlerinde ya da depolarda kutuların içinde. Kimse ne görüyor ne de kimse ile paylaşılıyor. Bu aslında kayıp bir eser, bir kültür anlamına geliyor. Tüm koleksiyonerlerin önlerinin açılması, müze açmaları için teşvik edilmeleri gerekiyor ki, kıyıda köşede kalmış eserler ortaya çıksın. Devlet Müze depolarındaki malzemeler için de geçerli bu. Türkiye’de yeni yeni müzeler açılmaya başlandı, yeni müze fikirleri projelendiriliyor. Tek problem içlerine ne konulacağını bilmiyorlar ve nereden hangi malzemeleri alıp içini dolduracaklarını bilmiyorlar. Ciddi bir koordinasyon gerekiyor ve devletin koleksiyonerler ile birlikte hareket etmesi lazım.

 

Tüm koleksiyonerlerin önlerinin açılması, müze açmaları için teşvik edilmeleri gerekiyor ki, kıyıda köşede kalmış eserler ortaya çıksın.

  

 

Diorama gerçek veya kurgu bir olayın ve anın ışık oyunlarının da yardımıyla üç boyutlu olarak modellenmesidir. Maket ve model yapımından dioramaya geçişinizden ve bu tutkunuzdan bahsedebilir misiniz?

 

Bu içten gelen bir şey. Resim ve heykele olan merakım ve yeteneğim doğuştan bu yana vardı. Daha sonra 3 boyutlu bir takım şeyleri yapmak fikri hep vardı bende. Çok küçük yaşlarımda bile çamurdan, hurda parçalarından, çeşitli nesnelerden askerler yapıyordum, ordu kuruyordum, köyler inşa ediyordum. Daha sonra plastik uçak ve tank maketleri yapmaya başladım sonra diorama haline getirme fikri üniversite dönemimde başladı ve yaklaşık 30 senedir diorama yapıyorum. 20 seneden fazla da koleksiyoner kimliğim var. Hem yurtiçinden hem yurtdışından müzayedelerden, gittiğim her ülkenin antikacılarından topladığım eserler var. Bire bir bulup bizzat taşıdığım nesneler bunlar. Mankenleri giydirmek, aksesuarlarını tamamlamak bana göre dünyanın en zor işlerinden biri. Niye diyecek olursanız sadece belirli bir dönemi yapmıyorsunuz burada. Doğu Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı Dönemi, I. ve II. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Kore, Vietnam, Kıbrıs Barış Harekatı ve gerek günümüze kadar gelen savaşları işlemek ve bunlarla ilgili görsel, kitap, dergi, gazete toplayıp bunlardan ders çalışıp, doğru yerde doğru malzemeyi kullanmak ve eserler konusunda uzmanlaşmanız gerekiyor. Türkiye’de bu konuda danışmanlık verecek fazla uzman yok.

 

Dioramalara ek olarak ne gibi çalışmalar içerisindesiniz?

 

Türk asker kılık kıyafeti ve aksesuarları ile ilgili bir kitap hazırlığı içerisindeyiz. Daha önce vardı ama yetersizdi. Türk kılıçları ile ilgili kitap yok örnek verecek olursak. Askeri tarih ile ilgili az kaynak var ama Dünya tarihinin neredeyse %80’i savaşlar kendi tarihimiz de bu şekilde. Savaş tarihi dünyanın en önemli, en kapsamlı tarihidir. Savaş nedeni ile teknoloji değişiyor, ekonomiler, sınırlar, coğrafyalar değişiyor. Daha önemli incelenmesi gereken başka bir tarih yok diye düşünüyorum. Savaş dediğimiz olgunun içinde her şey vardır. Kılıçlar, miğferler hepsi birer sanat eseri ve hepsi gerçeği gösteren eserler.

 

Müzeyi gezerken model ve maket yapımı ile ilgili ödülleriniz dikkat çekiyor? Biraz bahsedebilir misiniz?

 

Bu müzede en büyük farkındalık yaratan şey maketlerle oluşturduğumuz canlandırmalardır. Dünyanın hiçbir müzesinde maketle anlatım yoktur. Sadece çok az sayıda müzede mankenler ile anlatım vardır. Bu müzede 450’den fazla manken bulunuyor. Aynı zamanda müze oldukça geniş bir zaman dilimini işlemektedir. Selçuklu ve Bizans dediğimiz an arkeoloji müzesi konusuna dâhil oluyoruz. Askeri müzelerden farkımız bu.

 

Müze tamamen kişisel koleksiyonunuzdan oluşuyor. Koleksiyonunuzda kaç parça mevcut?

 

Bu 20 yıllık bir süreç ve on binlerce parça mevcut. Bahsettiğim gibi satın almaya ve koleksiyonumuzu geliştirmeye devam ediyoruz.

 

Müzeyi oluştururken hangi zanaat, tasarım ve sanat disiplinleri ile beraber çalıştınız?

 

Neredeyse hepsinden bahsedebiliriz. Bir maket, diorama sanatında bile bir sinema filmi için gereken her şey var. Senaryo yazmamız lazım ardından görüntü yönetmenliği, sanat yönetmenliği, aksesuar ve kostüm tasarımı var, özel efektler gibi disiplinler devreye giriyor. Müzemizde ışıklandırılmış özel dioramalar mevcut. Tüm disiplinler ile çalışıyoruz.

 

Çok küçük yaşlarımda bile çamurdan, hurda parçalarından, çeşitli nesnelerden askerler yapıyordum, ordu kuruyordum, köyler inşa ediyordum.
Nejat Çuhadaroğlu Nejat Çuhadaroğlu Nejat Çuhadaroğlu
“İkinci Dünya Savaşı dönemine ait bir Alman miğferi aldığım ilk parçaydı ardından hikaye başladı.”

 

Müze koleksiyonu dışında sanat ile olan yakınlığınızdan bahsedebilir misiniz? Ne gibi eserler var koleksiyonunuzda?

 

Sanat ile oldukça yakın bağlarım var ama tek koleksiyonum bu müze. Aslında bu koleksiyon zaten 100 kişiye bedel bir koleksiyon çünkü bu temada bazı bireyler sadece madalya toplar, sadece kılıç toplayanlar da oluyor, şapka toplayan ayrı ama bu müzede bu koleksiyonda hepsi var.

 

Kendiniz için aldığınız ilk eser hangisiydi? Hangi duygular ile aldığınızı hatırlıyor musunuz?

 

İkinci Dünya Savaşı dönemine ait bir Alman miğferi aldığım ilk parçaydı. Maket ve dioramaya başlangıç temam da İkinci Dünya Savaşıydı. Osmanlı Dönemine daha sonra başladım çünkü Osmanlı Dönemine başlamak için çok ciddi ders çalışıp, veri toplamak lazım. Hepsi için çok ciddi bir bütçe gerekiyor. Müze ile duygusal bağım çok kuvvetli ve bu müze ile beraber yaşıyor olmanız, gönül ve tutku ile ele almanız gerekiyor her şeyi. Çok araştırma yapıyorum ve çalışıyorum. Dünya’da tek olmasının nedenlerinden biri de bu benim için. Bu müzede çok farklı bir hikaye var, anlatım var, ruh var, bütünlük var olabildiğince.

 

Koleksiyonunuzu geliştirirken danışmanlık hizmeti alıyor musunuz yoksa bireysel olarak mı ilerliyorsunuz?

 

Çok az alıyorum. Genelde kişisel birikimim ile ilerliyorum. Günümüzde filme alınan prodüksiyonlarda hataların olma nedeni de bu danışabilecek bilirkişi sayısı çok az. Bir dizi için Osmanlı Yeniçerisi nasıl kılıç sallıyor sorusunun cevabını bir Macar uzmandan öğrenen bir milletiz. Bu müzedeki birçok asker izlediğimiz dizi ve filmlerdeki askerlerden daha gerçekçi ve daha ilgi çekici.

 

Yaptığımız şeyden ne kazandığımız ve topluma ne kazandırdığımız çok önemli.

 

 

Ailenizde sizden başka koleksiyonerliğe ilgi duyan var mı? Var ise onlar neler biriktiriyorlar?

 

Rahmetli babam sigara tabakaları, kemer tokaları, tespih, kostüm, kılıç ve madalyalar biriktiriyordu.

 

Son zamanlarda müzecilik ve sergileme biçimlerinde yoğun değişiklikler yaşanıyor. Bu müzede işlev olarak değişiklikler olacak mı? Neler eklenecek?

 

Evet değişiklikleri gözlemliyorum ancak yeterli bulmuyorum. Şu anda diorama atölyemiz var ve çocuklar ve ilgilenen herkes için atölye çalışmaları yapmak istiyoruz. İnsanları maket yapmaya teşvik etmek istiyoruz. Maket yapmak çok zekâ ve beceri geliştiren bir dal yaparken hem öğreniyor hem kendinizi geliştiriyorsunuz.

 

Bu müzenin birçok anlamda Dünyada tek olduğunu biliyoruz ama herhangi bir acıdan örnek aldığınız, takdir ettiğiniz başka müzeler var mı?

 

Müzeleri gezmeyi çok seviyorum. Yurtdışı müzeleri ile ilgili en sevdiğim şey binalarının güzelliği. Muhteşem binalar içindeler. Louvre, Metropolitan, British Museum gibi müzelerin binaları çok güzel zengin koleksiyonlara sahipler ancak teşhir tanzim olarak hiç birini beğenmiyorum. Canlandırma ve ruh oluşturmadan tezgâhta sergiliyorlar. Bu sergileme biçimini doğru bulmuyorum.

 

Koleksiyona yeni başlayan bireylere neler tavsiye edersiniz?

 

Her insan her kişi kendi yeteneğini keşfetmeli. Kendi ilgi alanlarını yakından tanımalı ve her insanın mutlaka bir hobisi olmalı. Ülkemiz ne yazık ki hobi özürlü bir ülke. Üniversite mezunu yetişkin insanlarda hobileriniz neler sorusunun cevabını gezmek, yemek yeme, sinemaya gitmek gibi cevaplar duyuyoruz. Bunlar zaten temel ihtiyaçlarımız. Bu hobi olmamalı. Başka ne yapıyoruz? Yaptığımız şeyden ne kazandığımız ve topluma ne kazandırdığımız çok önemli.

 

Müze olarak gelecek planlarınız neler?

 

Yurtdışı ve yurt içinde sergi açmak için çok ciddi çalışmalara başladık müze olarak. Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ile beraber çalışarak çeşitli organizasyonları planlıyoruz. Körfez ülkeleri, Rusya, Avrupa, Uzak Doğu ve Amerika dâhil hepsi ile ilgili bir sergi açma konusu gündemimizde.

 

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

 

Bu müze gelip görülmeden, gezilmeden anlaşılamayacak bir müze. Benim için en büyük dezavantajı bu. Ne kadar anlatsak da yaşanmadan, görülmeden anlaşılmıyor. Bu müzede dünyada eşi benzeri bulunmayan eserler mevcut. İlk defa bu müzede görülen parçalar var mesela “Göktürk kılıcı” nadide parçalarımızdan. Selçuklu askeri parçaları var. Padişahlara ait çok eser var. Hatta son zamanlarda popüler olan Pargalı İbrahim Paşa’nın miğferi ve kılıcı dahi sergileniyor. Sergileme yöntemimiz ile öncü ve tekiz.

 

Bu müze gelip görülmeden, gezilmeden anlaşılamayacak bir müze. Ne kadar anlatsak da yaşanmadan, görülmeden anlaşılmıyor.

 

 

 

 

 

 

 

Bu röportaj, TEB Özel için Art50.net adına Ahmet Rüstem Ekici tarafından gerçekleştirilmiştir.

1/24
2/24
3/24
4/24
5/24
6/24
7/24
8/24
9/24
10/24
11/24
12/24
13/24
14/24
15/24
16/24
17/24
18/24
19/24
20/24
21/24
22/24
23/24
24/24