Select Language EN / TR
Akın Gökyay

Akın Gökyay

Gökyay Vakfı Satranç Müzesi Kurucusu

Satranç aslında sadece bir oyun değil, çok ötesinde bir şey

17 Kasım 2016

Satranca olan ilginizin nasıl başladığını anlatır mısınız?

 

Günümüzde satranca ilgi oldukça küçük yaşlara kadar indi fakat benim satrançla ilgilendiğim zamanlarda durum farklıydı. Çocukluğumda kapalı ortamlarda ve toplumun elit kesimleri diyebileceğim yaşı ilerlemiş öğretmen, avukat, doktor gibi meslek sahipleri tarafından oynanan bir oyundu. Babam Mehmet Gökyay hem Türkiye’nin sayılı Cebir ve Geometri öğretmenlerinden biri hem de çok iyi bir satranç oyuncusuydu, bana da satrancı babam öğretti. 1940 ların sonunda 8-10 yaşındayken öğrenip oynamaya başladığım satranca o dönemler gençlerin ilgisi ancak üniversite çağlarına gelinceydi. Yaşıtım biri olmadığından tek rakibim de babamdı ve beni sürekli yenerdi. Bu yenilgilerden gına geldi ve neredeyse satrançtan kopma noktasına geldim. Bir oyunda ara sıra siz de yenmek istersiniz ama mümkün değil karşımda müthiş bir oyuncu vardı. Günün birinde sanırım 11 yaşındaydım babamı yendim. Tabi bu çok enterasan bir duygu, size satrancı öğreten, yetiştiren kişiyi yeniyorsunuz. Bir defa yenmek güzel bir duygu, babayı yenmek de çok daha güzel bir duygu tabi.(Gülüyor) Daha sonra satrançtan uzaklaştım ama üniversite yıllarında satranç tekrar ilgi alanıma girdi.

 

 

Satrancın sizin için anlamı nedir?

 

Satranç aslında sadece bir oyun değil, çok ötesinde bir şey. Satranç size analitik düşünmeyi öğretiyor. Satranç strateji tespit etmenizi sağlıyor. Satranç size diğer ülke ve kültürleri, tarihi tanıtıyor. Bunlar üzerinden tanışıklıklar geliştikçe ilişkilerimiz daha yüksek seviyelere çıkıyor ve tanışan insanlarda, aralarındaki birçok meseleyi halledebilecek bir ilişkinin temelini atmış oluyor.

 

Dolayısıyla her zaman şunu söylemişimdir, bütün politikacı ve işadamlarının satranç bilmesi lazım. Düşünce tarzınızı da değiştiriyor, yani bireysel ve kurumsal olarak katkıları çok fazla. Örneğin Atatürk çok iyi bir satranç oyuncusu, İsmet Paşa daha iyi bir satranç oyuncusu, Süleyman Demirel aynı şekilde. Bu isimler eğer bizim politik hayatımızda başarılı olmuşlarsa bunu biraz da satranca borçlular diye düşünebiliriz. Ben de şahsen iş hayatım ve sosyal ilişkilerimde çok faydasını gördüm.

“Hiçbir zaman bir koleksiyoner olmak için yola çıkmadım. Benim esas amacım sadece değerli bulduğum tasarımları toplamaktı.

 

 

 

41 yıllık koleksiyonunuzun içeriği hakkında bilgi verir misiniz?

 

Hiçbir zaman bir koleksiyoner olmak için yola çıkmadım. Benim esas amacım sadece değerli bulduğum tasarımları toplamak ve evimin bir köşesinde sergilemekti. Sahibi olduğumuz Nurus’un çalışmaya başladığım 1965’ten itibaren tasarım konusunda çok fazla katkısı oldu, örneğin Alman Tasarım Konseyi’ne giren ilk firma ve elliden fazla ödül sahibi.

 

Satranç takımları toplamak gerçekten çok zor bir iş. Üç beş günlüğüne iş, seyahat veya toplantı için gittiğiniz herhangi bir şehirde esas gidiş amacınızdan vakit ayırıp koleksiyon için malzeme aramak çok zor. Giderek nerelerde alış veriş yapabileceğim kültürü oluştu, mesela ürün gamı geniş büyük mağazalarda, oyuncak mağazalarında, turistik, hediyelik eşya satan yerlerde veya antikacılarda olabiliyor. Eğer tutkunuz varsa o kısıtlı zamanınızda o vakti ayırıp, arayıp buluyorsunuz. Tabi sonrasında otele getirmek, bazıları büyük boyutlu olduğu için paketleyip ülkeye getirmek falan zordu. Tabi takım sayısı da yirmiyi bulunca, eşim beni ve takımlarımı nihayetinde ev olduğu ve yer kalmadığı için kovdu. Allahtan işyerim vardı da takımları saklayabildim.(Gülüyor)

 

Topladığımız takımların hepsi benim beğeni süzgecimden geçen belirli kültürlerin göstergesi sayılan tematik satrançlar, burada turnuva takımı yok. Benzerlik olarak da birbirlerinden oldukça farklılar.

 

Dünyanın, alanındaki bu en büyük koleksiyonun büyüklüğü, tasarım olan takımlar, önemli parçalar ve ilginç hikayelerini dinleyebilir miyiz?

 

Kısaca buradaki satrançların hepsi benim için özel, çocuklarım gibiler. Örneğin 1993’te Yeni Zelanda’dan aldığım mermer bir takım, çok önemli değil belki 200 dolar ama benim için çok kıymetli. Bir daha dünyanın o ucuna gider miyim, gitsem o takımı bulur muyum bilmiyorum.

 

İngiliz bir mimar arkadaşımın hediye ettiği 1860 tarihli bir parça var, koleksiyonun en eski parçası. Aralarında çok ince işçilikle çalışılmış, yakından bakınca nasıl yapıldığına hayret ettiğiniz parçalar da var.

 

Şimdilerde şehirleri satrançla tanıtma gibi bir akım var, örneğin Barselona takımı öyledir. Londra ve Rotterdam’ın böyle takımları var. Biz de Ankara’yı tanıtacak ulusal çapta özgün bir tasarım yarışması yapalım dedik. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş İlk Meclis, Gümrük Bakanlığı, Etnoğrafya Müzesi, Anıtkabir, Resim Heykel Müzesi gibi tarihi binaları konu alan bir proje olsun istedik. Daha güçlü olacağı için Ankara Kalkınma Ajansıyla yapalım istedik. Süreç işledi, jüri belirlendi. Tabi ben daha çok üniversitelerin tasarımla ilgili bölüm öğrencileri, Ajans ise geniş, profesyonel bir katılım istiyor. 28 Şubat 2017’de gerçekleşecek ve baya cazip ödüller de koyduk. Tüm takımı ya prototip olarak ya da renderlarıyla, yani üretilebilir örnekler olarak istiyoruz. Türkiye’de alanında ilk olan bu yarışmayı belki daha sonra genişletmek mümkün.

 

İki şeye pişman olmuşumdur. Biri koleksiyonla ilgili anılarımı yazmamışımdır şimdi yazmam da çok zor artık. İkincisi Rotary’deki görevim nedeniyle bütün Anadolu’yu dolaştım, insanımızla ilgili enteresan anılarımı da yazmak isterdim.

 

Guinness ödülü sürecini paylaşabilir misiniz?

 

Bir kere dünyanın kendi alanındaki en büyük koleksiyonlarından birisi, 2012 yılında 412 takımla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Şu anda 590 takımımız var. Kural olarak benzer ve aynı olan takımları kabul etmiyorlar. Süreç olarak Türkiye Satranç Federasyonu’ndan talep ettiğimiz bir uzman, noter huzurunda resmi olarak sayım yapıp tutanak hazırladı, biz de bu kayıtları Guinness’e yolladık.

 

Koleksiyoner olarak satranç dışında ilgilendiğiniz alanlar var mı?

 

Ben de genel olarak bir toplama huyu var. Örneğin müze içinde yer verdiğimiz “mug” dediğimiz kahve kupası topluyorum. Hepsi de ait oldukları şehirlerin isimleri, manzaraları, flama ve sembolleri gibi şeyleri taşıyorlar üzerlerinde. Mesela tespih koleksiyonum var, baston topluyorum, milli folklorik kıyafetleri içinde minik biblolar var. Bu kategoride sayarsanız okumaya çok meraklı olduğum için 6000 cilde yakın kitabım da var. 600 civarı hukuk geri kalanı yoğunlukla Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi ile ilgili eserler.

Ayrıca Mustafa Ayaz, İlksen Mavituna, Devrim Erbil gibi isimlerin eserlerinin de olduğu 350 civarında tablom var ve beş senedir de galerilere gitmiyorum çünkü gidince kendimi tutamıyorum, alıyorum. Aslında büyük bölümü fabrika deposunda durduğu için, yani farklı şekilde değerlendiremediğimizden neden alayım diyorum.

İşim gereği bu yaşıma kadar çok seyahat ettim. Her ülkede kendi tarihi, kültürü, coğrafi ve sosyal yapısını yansıtan satranç takımları gördüm. Bunlar benim ilgimi çekmeye başladı ve yavaş yavaş topladım.”
x z y
"Bana satrancı öğreten babam Mehmet Gökyay hem Türkiye’nin sayılı Cebir ve Geometri öğretmenlerinden biri hem de çok iyi bir satranç oyuncusuydu."

Uzun soluklu ilginizin koleksiyonerliğe nasıl evrildiğini biraz açar mısınız?

 

Ben gerek işim gerek 11 yıl görev aldığım uluslararası işadamları platformu Rotary nedeni ile eşimle birlikte çok sık seyahatler yaptım. Belki zaman içerisinde gelişmiştir ama 58 yıldır birlikte olduğum eşim Birten Hanım’la zevklerimiz aynıdır.

 

Aslında hukukçu olsam da, ortağı olduğum ve çok sayıda uluslararası ödüller almış Nurus dolayısıyla, alaylı olarak tasarıma ilgi duymaya başlamıştım. 1975’te Milano’ya yaptığımız seyahatte bir satranç takımı gördüm. Çok iyi bir tasarım örneğiydi, çok etkiledi beni ve almak istedim. Bir Cumartesi geç vakit dükkan kapalı iken görmüştüm ve almak için tam üç gün beklemek zorunda kaldım.

 

İşim gereği bu yaşıma kadar çok seyahat ettim. Her ülkede kendi tarihi, kültürü, coğrafi ve sosyal yapısını yansıtan satranç takımları gördüm. Bunlar benim ilgimi çekmeye başladı ve yavaş yavaş topladım. İkinci takımımı Uzakdoğu kültürünü yansıtan Bangkok’tan aldım.

 

Alımları nasıl yaptığınızı anlatır mısınız?

 

Sadece görüp beğeniyor olmak işin anahtarı. Aslında benim şu anda özgün bir şey bulmam çok zor. Yapılmış ve almışım. Ama yine de birebir gidip gezerek, gerekli ilgiyi, emeği vererek görüp dokunarak, seçmeye çalışarak gerçekleşiyor her şey. Tabi beğendiğim şeyi ekiple paylaşıyorum koleksiyonda var mı diye kontrol ediyoruz. Biliyorsunuz iki tip satranç var; birincisi tematik ve tasarım olarak üretilmiş takımlar bir de nesini topluyorsunuz diyen insanların kafalarındaki turnuva satrançları dediğimiz takımlar.

 

Online müzayedeler falan var ama ben gördüğümü almak istiyorum. Koleksiyona girebilecek bu kadar incelikli bir şeyi hissetmek ve kondisyonunu görmek istiyorum. Bazen ellerinde özel bir şeyler olanlar bir şekilde bana veya müzeye de ulaşabiliyorlar. Dünyanın pek çok yerinden insanlar ellerindeki takımları değerlendirmek veya bağışlamak için mail atıyor. Örneğin koleksiyonumu duyan ve çinicilikle ilgilenen bir hava astsubayı, satranç tablası yapmış ve güzel bir jest olarak hediye etmişti.

 

Üç dört ay öncesinden ilginç bir anı; Alman bir arkadaşım birgün bana “Berlin’de sana bir adres buldum. Bu çift eskiden mağazalarında satranç satarlarmış sonra iş değiştirip elektronik eşya satmaya başlamışlar. Ellerinde kalan takımları da evlerinin bodrumuna yığmışlar” dedi. O adresi aldık, telefon açtık sonra atladık bir taksiye gittik. Kapıda bekliyorlardı bizi. Girdik eve, satrançların dışında satrançla ilgili kitaplar vardı bol miktarda. Adam tabi şaşırmıştı ve “beni nereden buldunuz” diye sordu. Çünkü işi bırakmıştı, galiba dokuz takım aldım ve çift çok sevindi.

Yine Münih mağaza yöneticimizin düzenlediği etkinliğe şehrin Satranç Kulübü Başkanı gelmiş. Kendisiyle arkadaş oldum ve bana bir takım hediye etti. Fakat 20 kg’lık bir mermer satranç.

 

Estetik açıdan söylemek gerekirse İtalya ama özellikle imalatçılarının toplandığı Floransa çevresinde çok güzel satrançlar var. El yapımı ve işçilik ön planda. Rusya ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nde, Uzakdoğu’da, Afrika’da Güney Amerika’da da güzel işçilikler var.

 

 

Üç beş günlüğüne iş için gittiğiniz herhangi bir şehirde esas gidiş amacınızdan vakit ayırıp koleksiyon için malzeme aramak çok zor. Eğer tutkunuz varsa o kısıtlı zamanınızda o vakti ayırıp, arayıp buluyorsunuz 

 

 

Koleksiyonunuzu bir tür yatırım olarak değerlendirir misiniz?

 

Benim için maddi bir yatırım değil bu. Tamamen paylaşmaktan, topluma açmaktan aldığım manevi bir tatmin. Bu paylaşımdan da büyük mutluluk duyuyorum tabi, girişteki ziyaretçi defterinden tutun web sitesi ziyaretçilerinin yazdığı yorumlara kadar pek çok şeyi büyük keyifle okuyorum. Tabi ilgilenmek zorundayım çünkü dünyada müzeler ziyaretçi veya etkinlik gelirleri ile ayakta duramıyorlar, mutlaka sponsorlara ihtiyaç duyuyorlar. Şu ana kadar her şeyi şahsen finanse ettim ama artık zorlanıyorum. Sponsor arayışı içindeyiz, hiçbir şey yalnız olmuyor tabi.

 

Koleksiyonerlikten müzeye uzanan bu tutku sizin için ne ifade ediyor?

 

Profesyonel iş hayatımın dışında toplumla paylaşabileceğim bir koleksiyon sahibi oldum. Şimdi bu güzel müzeyi yaşatabilmek için de ayrıca bir çaba göstermekteyiz. Koleksiyon 600 satranç takımına ulaştığında Guinness’ten rekor yenilemesi yapmayı planlıyorum. Dolayısı ile koleksiyon büyümeye ve değerine değer katmaya devam ediyor.

 

Gökyay Vakfı Satranç Müzesi’nin kuruluşundan bahseder misiniz?

 

Koleksiyon müzeden önce fabrikadaydı, işle ilgili veya farklı bir şeye kızdığım, sıkıldığım zaman koleksiyonun arasında dolaşıyordum, odama giderken de bunların arasından geçiyordum. Her seferinde kızgınlık veya stresimi unutuyordum.

 

Özellikle eşim arkasından Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki ısrarcı oldular. Bana “Bu koleksiyonu sadece kendine ait bir koleksiyon olarak görmemen, dört duvar arasına hapsedip kapalı kapılar ardında tutmaman, toplumla paylaşman lazım” dediler. İşte onun için de müze açtık. Tahsis edilecek bir yer uzun ömürlü olmayabilirdi. Burası tamamen yıkıntı halde bir sit alanıydı. Dolayısıyla iki arsayı ihale yoluyla aldık ve üzerine yıkıntı binaların aynılarını yaptık. Eski Ankara evi planında, bodrum ve ilk katlar Ankara taşı, sonrası ahşap ve tuğla olmak üzere yapıldı.

 

Sonrasında Gökyay Vakfı’nı kurdum ve sahip olduğum bütün koleksiyonu bu vakfa hibe ettim. Ayrıca bu binaların yani projenin yapılması için gerekli parayı da vakfa verdim.

 

Özel Müzeler kanunen bir devlet müzesine bağlı olmak zorunda, biz Etnoğrafya Müzesi’ne bağlıyız.

 

590 takımın sanırım 8-10 tanesi hediye edilen takımlar, kalanlar benim topladığım malzeme. Dünyadaki 14 satranç müzesinin en büyüklerinden biri. 1008 metrekare kapalı alana sahip. Guinness ödülü olan tek koleksiyon.

 

Sizce müze Türkiye’de satranç adına nasıl bir konuma denk geliyor, misyonu nedir?

 

Satrancın yaygınlaşması ve bir zeka oyunu olarak çocukların gelişimindeki faydasının ortaya konması için özel bir misyonumuz var.

 

Analitik ve çok yönlü düşünmeyi sağlayan bu sporunun özellikle gençler arasında yayılmasını ve benimsenmesini sağlayarak sağlam düşünce sahibi bireyler yetişmesine katkıda bulunmak.

 

Ülkelerin kültür ve tarihini yansıtan bir enstrüman olduğunun anlatımı ve bu anlayışla dünya barış ve anlayışına katkıda bulunmak.

 

Her bir satranç takımının aynı zamanda mensup olduğu ülkenin sanatını ortaya koyan bir sanat eseri olduğunu göstermek.

 

Satranç sporunu sevdirmek amacı ile sportif etkinlikler düzenlemek, gereğinde bunlara bilfiil katılmak.

“Koleksiyonun toplumla paylaşılması çok önem taşıyor ve ancak paylaşıldığında koleksiyon gerçek değerini kazanabilir.”

 

 

Müzenin etkinlik ve projeleri hakkında neler söylersiniz?

 

Sadece teşhir odaklı klasik bir müzecilik anlayışı içinde değiliz. Değişik etkinliklerimiz var, bir spor dalı olan satrancı kültür ve sanatla da birleştiriyoruz. Her ayın son Cumartesi günü Oda Orkestrasının verdiği Klasik Müzik konseri var. Her ayın üçüncü Cuma’sı satrançla ilgili bir film gösterimi yapıyoruz. Gönül vermiş bir Tıp Profesörü, Ergin Çiftçi öncesinde film sunumunu yapıyor, sonrasında soruları cevaplıyor. Arada her alanda konusunda uzmanlaşmış kişilerin katıldığı söyleşilerimiz var. Örneğin satranç ve satrancın atası sayılan mangala oyununa da meraklı TRT Prodüktörlerinden Arslan Küçükyıldız’ı ağırladık.

Genel olarak çocuklara yönelik ücretli satranç eğitimlerimiz var. Ayrıca butik satranç turnuvalarımız da var.

 

Klasik sanat eserlerinden farklı objelerin koleksiyonunun yapılmasına dair deneyimleriniz hakkında neler paylaşırsınız? Meraklı koleksiyonerlere tavsiyeleriniz ne olur?

 

Herhangi bir şey toplamak aslında kültür ve sanata olan düşkünlüktür. Topladığınız şeyleri de belirli bir sistem dahilinde tasnif edip toplumla bir şekilde muhakkak paylaşmanız lazım. Bu da büyük bir haz. Müzenin açılışını 41 sene sonra gerçekleştirdiğimiz düşünülürse koleksiyoner olabilmek için pek çok açıdan yılların birikiminin söz konusu olduğu bir gerçektir.

 

Aynı zamanda zor ve sabır gerektiren bir uğraş. Koleksiyonun toplumla paylaşılması çok önem taşıyor ve ancak paylaşıldığında koleksiyon gerçek değerini kazanabilir.

 

Devletin, toplumun özenle seçtiği ve müze olma sürecini tamamlamış koleksiyonlara destek olmasının önemli olduğunu düşünmekteyim.

 

 

Bu röportaj, TEB Özel için Art50.net adına Ali Gazi tarafından gerçekleştirilmiştir.

Akın Gökyay, Satranç Müzesi Kurucusu
1/28
Tüm Hikayenin başlangıcı, Akın Gökyay'ın 1975'te Milano'dan aldığı ilk takım
2/28
Tarihi Ankara Evi planında tasarlanmış Satranç Müzesinden dış görünüm
3/28
Akın Gökyay, koleksiyonundaki takımlarla birlikte
4/28
Ankara taşıyla yapılmış alt kat teşhir salonlarından genel görünüm
5/28
Somun ve cıvata kullanılarak tasarlanmış bir takım
6/28
Masalsı figürler
7/28
Akın Gökyay'ın kart oyunları temalı kendi tasarımı
8/28
Rotterdam kent binaları, Hollanda
9/28
Öğrenciler tarafından tasarlanan özgün tasarımlı takımlardan biri, Türkiye
10/28
Red Kit, Amerika
11/28
Metal döküm ve elişi süslemeleriyle Fas'tan bir takım
12/28
Üst kat teşhir salonlarından görünüm
13/28
Swarovski taşlarıyla tasarlanmış özel üretim bir takım
14/28
11 Eylül 2001
15/28
Değerli taşlarla süslenmiş metal oyma takım
16/28
Sabun taşından, Çin menşeili, elişi bir takım
17/28
Çocuk temalı minyatür satranç, Almanya
18/28
Guinness ödülü köşesi
19/28
Heykeli andıran stilize metal dökümüyle mitoloji konulu bir takım, Yunanistan
20/28
Satrancın atası sayılan Mangala Oyunu, ahşap, Kırgızistan
21/28
Yüzüklerin Efendisi, metal döküm, Amerika
22/28
Londra şehrinden esinlenen postmodern bir tasarım, İngiltere
23/28
Ülkeler - Milli Kültür konulu ahşap takım, Kırgızistan
24/28
Ülkeler - Milli Kültür konulu ahşap takım, Etiyopya
25/28
Keçeden yapılmış tasarımıyla Moğolistan takımı
26/28
Yerel kültür temalı bir tasarım, Güney Amerika
27/28
Guinness belgesi
28/28